Bahar ayları hepimiz için tazelenme ve yenilenmenin başlangıcıdır. Doğa uyanır, kışın kasveti gider… Doğanın uyanmasıyla birlikte insan yaşamı da canlanır ve enerji yükselir. Psikosentez Yaşam Koçu ve Meditasyon Eğitmeni Cangül Soydemir doğanın uyanışını insanoğlunun uyanışına benzeterek, hepimizin bu aylarda renk değiştirdiğine dikkat çekiyor. Soydemir bu uyanışı şöyle anlatıyor: “Bahara çiçek açtım ben. Büyük bir meyve ağacının bir yaprağıydım. Diğer yapraklarla birlikte ağaçtaydı yaşamım. Ya da ben öyle zannediyordum. Daha minik bir yaprakken öğrendim mevsimleri. Her şeyin bir mevsimi yani bir zamanı olduğunu, mevsimler değiştikçe bizim de önce renk sonra form değiştirdiğimizi. Biraz zorla da olsa; zamanı geldiğinde tutulu kaldığım dalı bırakmam gerektiğini öğrendim. Kış mevsiminin başında, renklerim değişmeye başlayınca, hep yemyeşil olan rengim önce sararıp, sonra kahverengiye dönüşünce anladım dalı bırakmam gerektiğini.
“Önce çok korktum. Bir baktım diğer yapraklar da korkmuş. Korku arttıkça daha da sarılmışız o dala, yuvamız sanmışız. Evden ayrılmak, yuvadan kopmak korkutmuş hepimizi. Gerçek yuvanın başka yerde olduğunu unutmuş, korkmuş, dala sıkı sıkı sarılmışız. Ama sarılmak nafile, mevsimi gelmiş bir kez. Bırakmayanları sert rüzgar bir o yana bir bu yana sallarken, fırtınanın sürüklediği kurumuş yapraklar gördüm yerde. Sonra bir kaç yaprak dikkatimi çekti uzakta. Yan yanaydılar, kahverengiyi giyinmiş halde, sanki gülümser gibiydiler. Sırayla yumuşacık bırakıyorlardı kendilerini toprağa. O kadar zamandır yaşadıkları dalları kolayca bırakıp toprağa süzülüyorlardı adeta. İyice baktım onlara, korku yoktu bakışlarında. Tam tersi bir çeşit huzur ifadesiydi sanki. Onları böyle dikkat ve hayretle izlerken, içlerinden biri fısıldadı bana: ‘Yuvaya dönüş yolunu mu arıyorsun? diye sordu. ‘Biz oraya gidiyoruz, yuvaya dönüş mevsimi geldi. Hadi sen de gel bizimle.’ Tam anlayamadım önce. Yuva neresiydi ki? Ama öyle emindiler ki kendilerinden, gidecekleri yoldan; ben de korkuya rağmen bıraktım dalı. Kalbim küt küt çarpıyordu önce. Sonra çok tuhaf bir şey oldu. Dalı bıraktığım anda sanki yukarıdan birileri beni kollarımdan tuttu ve ben yumuşacık iniverdim yere. İner inmez kendimi toprağım yumuşak, koruyucu kollarında buldum. O gülümseyen yapraklar da oradaydı. Bana bakıp ‘yuvaya hoş geldin.’ , dediler. O zaman anladım; asıl yuvamdaydım. Bir süre burada bütünlüğün içinde dinlenip yeni mevsimi, baharı bekleyecektim.
“Bir derin huzur kapladı içimi, eşsiz bir dinginlik. Bir anda uyandım. Bu nasıl bir rüyaydı , dedim kendi kendime. Sonra pencereden dışarı baktım. Pırıl pırıl parlayan güneş, ılık bir rüzgar vardı. Bahar gelmişti. Ve ben bahara çiçek açmıştım.”