Türkiye Obezite Araştırma Derneği (TOAD) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Dilek Yazıcı, obezite hastalığı ve tedavisine yönelik konuştu. Obeziteyi, vücutta yağ miktarının artmasıyla ilişkili olarak ortaya çıkan kronik metabolik bir hastalık olarak tanımlayan Prof. Dr. Dilek Yazıcı, “Vücut kütle indeksi dediğimiz bir indeks var, kişinin kilogram cinsinden kilosunun, metre cinsinden boyunun karesine bölünmesiyle bir değer elde ediyoruz. Bu değer 25’in üzerindeyse kişiyi fazla kilolu, 30’un üzerinde ise kişiyi obeziteli olarak tanımlıyoruz” dedi.
‘KANSER TÜRLERİNİN OBEZİTELİ BİREYLERDE ARTIŞA GEÇTİĞİNİ GÖZLEMLİYORUZ’
Obezite hastalığında komplikasyonlara dikkat çeken Prof. Dr. Dilek Yazıcı şöyle devam etti: “Şeker hastalığı yani Tip 2 diyabet dediğimiz sonradan ortaya çıkan şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği, kalp damar hastalıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi problemleri, reflü hastalığı, psikolojik problemler ve depresyon obeziteli bireylerde sık görülüyor. Eklem problemleri de kişinin hayatını zora sokabiliyor. Bazı kanser türlerinin de obeziteli bireylerde artışa geçtiğini gözlemliyoruz.”
Obezite hastalığında genetik, epigenetik, psikolojik, sosyal, toplumsal ve çevresel birçok faktörün etkili olduğunu ifade eden Prof. Dr. Dilek Yazıcı, “Kişinin doğumundan itibaren doğum kilosunun düşük veya yüksek olması, anne sütüyle beslenmemiş olması, çocukluğunda doğru sağlıklı beslenme alışkanlıklarının yerleşmemiş olması gibi birçok sebep obeziteye yol açabiliyor.” diye konuştu. Dijital çağda beslenme alışkanlıklarımızın çok hızlı bir şekilde değiştiğine vurgu yapan Prof. Dr. Dilek Yazıcı, “Akıllı cihazların fazla kullanılmasıyla birlikte hareketimiz çok ciddi miktarda azaldı. Bunu gün geçtikçe çok daha bariz bir şekilde görebiliyoruz” açıklamasında bulundu.
Obeziteli bireylerin tedavisinin önündeki engellerden birinin damgalama ve ayrımcılık olduğunun altını çizen Prof. Dr. Dilek Yazıcı, “Bu durum toplumun birçok alanında obeziteli bireyleri etkilediği gibi, sağlık hizmetinde de maalesef problemlere sebep olabiliyor. Bundan çekinen obeziteli bireyler hastanelere dahi başvurmak istemiyorlar; hem toplum içerisine girme konusunda çekincelerinin olmasından dolayı hem de sağlık personelinden de aynı ayrımcılık ve damgalamayla karşılaşacaklarını düşündüklerinden dolayı. Almaları gereken sağlık hizmetinden de mahrum kaldıkları için obezitenin komplikasyonları gelişmeye başlıyor ve sağlıkları açısından daha olumsuz bir duruma gelebiliyorlar” şeklinde konuştu.
OBEZİTELİ BİREYLER KİLO VERDİKTEN SONRA ÇOK DİKKAT ETMELİLER
Diyet, ilaç tedavisi veya cerrahi tedavi yöntemlerinden birinin uygulandığı obeziteli bireylerin, kilo verme sonrası süreçte dikkat etmesi gereken noktalar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Dilek Yazıcı sözlerini şöyle tamamladı: “Kilo verdikten sonra, kiloyu idame ettirebilmek gerçekten zor bir iş. Birçok kişi kilo verdikten sonra tekrar eski kilosuna geri dönebiliyor, hatta eski kilosundan daha yüksek değerlere çıkabiliyor. Cerrahi geçirmiş kişilerde bile, yüzde 25 ile 30 oranında sonradan geri kilo alımı olduğu gözleniyor. Bunun nedenleri arasında kilo verildikten sonra kişinin bazal metabolizmasının yavaşlaması başta geliyor. Onun dışında beyindeki iştah merkezleri aktif hale geliyor. Yani kişinin iştahının açılmasına neden olacak hormonlar salgılanıyor. İştahın artması da tabii ki kişinin kilo almasını kolaylaştırıyor. Yapılan araştırmalar psikolojik etmenlerin de çok etkili olduğunu gösteriyor. Kişinin doyumuyla ilgili, duygusal açlıkla ilgili problemleri olup da bunlar çözülmemişse kilo alımının daha kolay olduğu görülüyor. Buna karşın egzersiz yapıldığı zaman kilonun idamesi çok daha kolaylaşıyor. Yine kilo geri alımını önlemedeki en önemli etmenlerden biri de düzenli olarak hekim takibinde olunması.”